Avedis Demirci kırmızı bir karanfili kokluyor. Görme kaybı yüksek ve yürüyemiyor.
Avedis verandada dinleniyor.
Avedis Demirci 99 yaşında, Vakıflı köyündeki en yaşlı adam. Bedeni onu yüzüstü bırakıyor; zayıf ve kırışık, oturma odasındaki bir hastane yatağında yatıyor. Başı ve bacakları çok renkli ve çizgili yastık yığınına dayalı ve kırmızı-beyaz bir battaniye ile vücudu sarmalanmış. Görüntüsünün, narinliğinin aksine, zihni güçlü.
Öyküler anlatmak için yaşıyor, yataktan aralıksız gelen tiz sesiyle. Askerlik anılarını anlatıyor, eşini nasıl evlenmeye ikna ettiğini, çocukluğunu ve inançlarını. Anektodlarla dolu, her biri özgün ve özel ve Türkçe, Ermenice, Arapça ve Fransızca dillerinde – her birinde konuşabiliyor.
“Kumandanıma Türkçe bilmiyorum, Ermenice biliyorum dediğimde, şöyle kenara geç dedi. Endişelendim.” Parmakları mavi-beyaz çizgili gömleğinin kenarına dokunurken eli titriyor. “Sonra bana dedi ki, sen yaşlı askerlere komuta et.”
Rahatladığını ifade eden bir iç çekişten sonra, Avedis bir gayrimüslimin 1940’ların Türkiyesi’nde zorunlu askerlik hizmetini nasıl yaptığını anlatıyor. Bir silah zimmetlenmemiş üzerine. Türkçe de bilmiyormuş. Şanslıydım diyor, komutanı anlayışlıymış.
“Kumandan iyi adamdı.”
Avedis Fransız ordusunda da askerlik yapmış. O zaman öğrendiği Fransızca şiirleri bugün tekrar edebiliyor. Sonra birçok işte çalışmış. Çobanlık dahil, inançlı kişiliğine uygun bir meslek aslında.
“İsa peygamber ölüm döşeğindeki bir kadına elini uzatıyor ve onu hayata geri döndürüyor,” diyerek Yeni Ahit öykülerine geçiyor.
Vakıflı’daki pek çok insan gibi, Avedis dindar bir adam. İnancı ona neşe ve hüznün pazarlığında yardım etmiş; neredeyse bir asırlık ömrünün istikrarlı bir kalp atışı gibi. Yetmiş yıllık eşi başucunda, Avedis bu akşamlık son bir öykü daha anlatıyor.
Adamın biri, ölmekten korkarak, Ölüm’ün olmadığı yeri bulmak üzere bir yolculuğa çıkıyor, diye başlıyor anlatmaya Avedis. O arayadursun, insanlar ona Ölüm’ün olmadığı bir yerin var olmadığını söylüyorlar. Diyorlar ki “Ölüm seni çağırdığında gitmek zorundasın.”
Adam karşılık veriyor, “Hayır, Ölüm beni çağırdığında gitmeyeceğim.”
Günlerden bir gün adam berberde traş oluyor. Tam da o sırada Ölüm’ün onu çağırdığını duyuyor. Gitmek üzere ayağa kalkıyor ama berber itiraz ediyor, diyor ki, “nereye gidiyorsun? Daha traşın yarısı bitti!”
Adam cevap veriyor, “Ölüm çağırdı mı gitmek zorundayım.”
Ve gidiyor.
Ölümden konuşurken kuruyan ağzını bir yudum suyla ıslatan Avedis, “kim olduğun önemli değil, ister Müslüman ister Hristiyan ol,” diye izah ediyor. “Müslümanlar bu yoldan gider, Hristiyanlar diğer yoldan, ama aynı yere varırlar, tek Allah ile. Allah birdir ve yücedir.”
Avedis arkadaşı Vartuhi Manca ile sohbet ediyor.